KKTC’deki Konut, Konut Alanı Memnuniyeti ve Aidiyet…
Delay Gazetesi, 14.12.2014
Doç. Dr. Kağan Günçe
kagan.gunce@emu.edu.tr
DAÜ Mimarlık Fakültesi
Konut, Eğitim, Danışma ve Araştırma Merkezi (KEDA-M), Merkez Başkanı
Konut ve konut alanı, sosyal, kültürel, ekonomik ve politik faktörler ile toplumsal ilişkiler bütününün ortaya koyduğu ürünlerdirler. Bu geleneksel konut mimarisi ve konut çevrelerinin oluşmasında da aynıdır, günümüzdekilerde de aynıdır. Yaşanan ve toplumu etkileyen her türlü değişim ve dönüşümler, modalar, eğilimler, gereksinimler tarih boyunca fiziki mekanın değişim ve dönüşümüne neden olmuştur. Bu kaçınılmaz bir gerçektir.
Adamızın KKTC parçasında küresel ve yerel eğilimlerin etkisinde dinamik, devinen buna bağlı olarak da değişen, dönüşen bir yapı halini alan sosyal, kültürel, ekonomik ve politik etkenler, toplumu dolayısı ile de bireyleri etkilemekte; bu oluşan yapı da özellikle yeni gelişen konut mimarisi ve konut alanlarını doğrudan etkilemektedir. Konut bölgeleri ve en temel barınma mekanı olan ‘konut’un yer seçimi, büyüklüğü, biçimi, mimarisi, iç mekan tasarımı, tarzı, kullanılacak malzeme ve teknolojisi bahsedilen bağlamda değişim göstermiştir. Bugün yaşadığımız coğrafyada bulunan kentlerde ve çeperlerinde birbirinden farklı yaklaşımlarda konut, konut alanı oluşumlarını bir arada gözlemlemek mümkündür.
Ada’nın 1974 yılı sonrasında fiziksel, siyasal, sosyo-kültürel, ekonomik ve yönetsel olarak ikiye bölünmesinden, ülkenin her alandaki yapı ve planlama sistemini doğrudan etkilenmiştir. Bölünmenin yaşandığı tarihten bugüne gelinceye kadar, küresel ve yerel faktörler yaşadığımız Ada parçasında birçok şeyi değişime uğratmıştır. Özelikle de konut alanları ve konut olgusu doğrudan etkilemiştir.
Konut alanları ve konut ile kullanıcısı arasında pek çok bağlantı bulunmalıdır. Buralar, insanların kendilerini güvende hissettikleri ve rutin davranışlarını rahatlıkla gerçekleştirdikleri mekanlar olmalıdır. Yaşam kalitesinin en önemli göstergelerinden biri olan, konut alanlarının ve konutların doğru planlanmış olması, kullanıcıların memnuniyetini o ölçüde artırmaktadır. Konut alanlarının fiziksel olduğu kadar, sosyal boyutunun da ele alınması konusunda ortak görüşler vardır. Aksi durumda ise, “ödenen bedel; genellikle yalnızlık, hatta anti toplumsal davranışlar” olmaktadır. Kıbrıs’ın geleneksel konut alanları planlamasına ve konut tasarımlarına baktığımızda, yaşayanlarda çok güçlü bir yer ve aidiyet duygusunu sağlayan ortamların olduğu görülür. Bu konu üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir konudur…
Planlama, İngiliz Sömürge Yönetimi’nden (1878-1960) kalma planlama geleneği ile devam etmekte; 1946 yılında kabul edilmiş olan, ‘Yollar ve Binalar Düzenleme Yasası’nın büyük bir bölümü – “Fasıl 96” halen yürürlükte bulunmakta ve hayatımızı önemli ölçüde şekillendiren konut alanları ve konut oluşumuna etki etmektedir. KKTC’nin imar ve planlama mevzuatı incelendiğinde, mevzuatların yasal dayanaklarının eksik ve yetersiz olduğu görülür. Bu durum da, yatırımcının kararlarına yön vermesi beklenen planlamanın, ters yönde çalışmasına neden olmaktadır.
Yakından gözlemlenmekte olan, iki çarpıcı örnek olarak verilebilecek Gönyeli ve Hamitköy bölgelerine, bahsi edilen pencereden bakıldığında durum pek iç açıcı değildir. KKTC Başkenti Lefkoşa’da konut alanları, özellikle 15-20 yıldan bugüne kadar geçen süreçte, kent çeperleri diye tanımlayabileceğimiz Gönyeli ve Hamitköy bölgelerinde yoğunlaşmıştır. Kent çeperlerine eklemlenen ‘konut alanları’ ve ‘konutlar’ın varlığı Gönyeli ve Hamitköy’ün fiziksel yapısını değiştirmenin yanı sıra, oradaki mevcut toplumsal yapıyı dolayısı ile de bölge kimliğinin hızlı değişmesine sebep olmuştur. Sağlıksız, kontrolsüz, plansız ve hızlı gelişen bu çeperlerdeki konut alanları, ne yüzyıllar boyu adaya başkent olmuş Lefkoşa ile ne de çeperdeki köklü birer geçmişe sahip olan Gönyeli ve Hamitköy ile dokusal uyum içerisinde gelişmektedir.
Bu bölgeleri konut edinmek için seçen kullanıcılar, aynı zamanda ait olacakları bir yer de seçmiş olduklarını düşünmektedirler. Yerin ve yere aidiyetin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda gittikçe büyüyen sorunlar kullanıcıların karşısında duran sorunsalların başında gelmektedir. Aidiyet düşüncesinin ve yer kimliğinin kişilerin yer ve nesnelerle kurduğu sosyal ve kültürel ilişkiler ile oluştuğuna işaret edilmektedir. Böylelikle kişiler çevreleri ile bir bağ kurup birlik oluşturabilmektedirler. Bu algıdan yoksun, uzman olmayan kişilerin, ‘eskimiş’, ‘tarihi geçmiş’ yasaların onlara sağladığı olanaklarla oluşturdukları arsa düzeni içerisinde; ‘yer’, ‘konut’ ve ‘aidiyetin’ yerleşiklik ve devamlılık olgularına dayandırılarak referanslandırılması gerektiğini algılamaları elbette ki beklenemez.
Şehrin ve çeperlerinin önemli bir bileşeni olan konut alanları, kamusal yapılar ve kamusal açık alanlarla düzenlenmelidir. Sosyal açık alanlardan, meydanlardan, tanımlı yol düzeneğinden, parklardan, referans alınacak nesne ve alanlardan, küçük ölçekli alışveriş ve eğlence mekanlarından, altyapıdan yoksun bir planlamaya sahip bahsi edilen bölgelerde sağlıklı bir ‘yer’-‘konut’-‘aidiyet’ ilişkisinden ve memnuniyetten bahsedilemez. Ancak yaşam için en az ihtiyaçların karşılandığı, güvenli olmayan bölge ve barınaktan söz edilebilir…